ASLA KUSURSUZ OLMA! 

“İnsanlar öldüğünü sandığında seni gerçekten dinliyor. Kendi konuşma sıralarının gelmesini beklemek yerine.”

Farklı bir zamanda ve farklı bir yerde uyanırsanız farklı biri olarak uyanabilir misiniz?

Gerçek hayatta bu soruya verebileceğimiz cevap her ne kadar “hayır” olsa da bu soruyu düşünce ve yaşam biçimi olarak yeniden ele alabiliriz. Çünkü her insan olmak istediği kişiyi içinde barındırır. Zamanla o kişinin varlığını ya ehlileştirir ya onu farklı birine dönüştürür ya ona boyun eğer ya da onu görmezden gelir. Ama içindeki o kişiyi yaşatırsa işte o zaman kendi doğumunu kendisi yapabilir!

Başrolümüzdeki kişinin varlığı da tam olarak böyle bir doğumla başlıyor. Sahip olduğu iyi bir iş, ünlü markalardan alınan kıyafetler, düzenli bir gardırop, iş seyahatleri, ev dekorasyonu için alınan her şey. Kısacası tüketilebilecek en lüks şeyler mevcut. Fakat hep bir eksiklik hali… Çünkü saydığımız bu şeylerin hiç birinde ‘insan’ yer almıyor. Filmin mesajı da bu ya zaten “tüketim insanın önüne geçiyor.”

Kendini merkeze koyabileceği tek alanın dayanışma grubu toplantıları olduğunu fark eden başrolümüz böylece “içinizi dökün ve rahatlayın” sloganının eşliğinde birbirinden farklı toplantılara katılıyor. Birbiriyle alakası olmayan bu toplantıların her birine farklı bir isimde ve farklı bir hastalık nedeniyle gidiyor. Bazen “adsız alkolikler” bazen “testis kanseri olmuş adamlar” bazense ensest ilişkiden kurtulanlar grubu gibi. Oysaki bu toplantılara katılmasının tek bir amacı var: “Uyuyabilmek.” 

Çünkü eksiklik hali insanda derin uykusuzluklara neden olabiliyor.

Yaklaşık bir yıl boyunca bu terapilerin her birine giden kahramanımız kendisi gibi birinin daha bu toplantılara katıldığını görür, Marla Singer. Ve başrolümüz, Marla’yı izleyiciye şöyle tanıtıyor: “Bir tümörüm olsa adını Marla koyardım.” 

Marla da kahramanımız gibi farklı isimlerle ve farklı bahanelerle bu toplantılara katılmaktadır. Ancak kendisi gibi başka birinin varlığı onu tedirgin eder. Marla’nın terapilere katılmasının ardından kahramanımızın uykusuzlukları yeniden başlar. 

İş hayatı ve iş seyahatleri de bir yandan devam ederken seyahatlerinden birinde Tyler Durden isimli yakışıklı ve zeki bir adamla tanışır. Tyler, kahramanımıza numarasını verir. Uçaktan indiğinde valizini kaybeden kahramanımız evine geldiği sırada evinde yangın çıktığını görür. Tüm eşyaları ve kendince sahip olduğu her şey yanmıştır. Kimsesi olmadığı için uçaktayken numarasını aldığı bu genç adamı arar. Tyler’ın dağınık, aleni ama gerçek hayatı kahramanımızı da içerisine alır ve her şeyini kaybettiği için de Tyler Durden ile birlikte yaşamaya başar. 

Bu süreçte Tyler’ın “Sahip olduğun şeyler sonunda sana sahip olur” sözleriyle kahramanımız kendisi ile yüzleşir. Böylece gerçek kimliğine, bilinçaltına, Tyler’ın dünyasına benzemeye başlar. Daha önce hiç kavga etmeyen bu iki genç adam birbiriyle kavgaya tutuştuklarındaysa bir şeyi fark ederler. Tamamıyla dibe vurmadan kazanılamayacağını… 

Böylece “Dövüş Kulübü” kurulur. Ve hiçbir durumda hissedilmeyen  “canlı olma” hali hissedilir. Çünkü dövüş kulübündeki kimlikle dünya ki kimlik aynı olmayacaktır.

Marla ise uzun bir sürenin ardından yeniden kahramanımıza ulaşır. Fakat başrolümüz eve gittiğinde Marla’nın Tyler’le birlikte olduğunu görür. Artık dayanışma gruplarında kendisini işgal eden bu genç kadın Tyler ile beraberliği yüzünden evini de işgal etmiştir. Fakat Tyler ve Marla film boyunca birlikte görünmezler. Marla ile konuşurken Tyler, Tyler ile sohbet ederken de Marla gider. Ve Tyler her devasında isimsiz kahramanımıza “Ona benden bahsetme” diyerek uyarır. 

Tyler, dibe vurmaktan korkmayan, her şeyi kaybettikten sonra özgür olunabileceğine inanan bir ruh… Ve bu ruh filmin temel ideolojisi. Tyler, dövüş kulübünde “bizim savaşımız, ruhani bir savaş. Bizim büyük buhranımız, hayatlarımız”derken de bu ideolojiyi anlatır. 

Dövüş kulübü öyle büyür ki bireysel dönüşüme sahip olan bu birlik artık mesajlarını organize bir biçimde sokaklara da taşır. Polis ise şehirlerde taşkınlık çıkaran bu yeraltı dövüş örgütlerini aramaktadır. Soruşturmayı gerçekleştiren kişiye Tyler’ın söyledikleriyse sistemin çarkına ayna tutmaktadır. 

“Peşinde olduğun insanlar, bağımlı olduğunuz insanlar. Yemeğinizi pişiriyoruz. Çöpünüzü topluyoruz. Telefonlarınızı bağlıyoruz. Ambulanslarınızı sürüyoruz. Uyurken sizi koruyoruz. Bizimle uğraşmayın.” 

Sokaklardaki taşkınlıklar kahramanımızı da korkutacak ölçüde büyür büyür. Bu birliğin ilk kurucularından biri olarak grubun dağılması gerektiğini düşünür. Ancak bu süreçte sistemden de öte kendisiyle olan psikolojik savaşı başlar. Çünkü Tyler Durden aslında kahramanımızdır. Olmak istediği, dibe vurmak istediği, görünmek istediği, yapmak istediği her şey Tyler Durden’da mevcuttur. Bu sebeple kendi zihni ona oyun oynar. Tüm sahneler boyunca birlikte olduğu beraber yaşadığı dövüş kulübünü kurduğu bu adam aslında sadece onun zihninin bir ürünüdür. Anlatıcımız aslında iş seyahatleri sırasında uykusuzluğunda etkisiyle zihnindeki kişiyi yani hayalindeki Tyler Durden’i görmekteydi. Kafasında olan ancak gerçekleştirmeye cesaret edemediği her şeyi Tyler ile gerçekleştirdi. Kendi iç dünyasını öldürdü. Kendi iç dünyasına onu ve onun gibileri hapsedenlere gerçekleri göstermek istedi. Batmadan çıkamayacağını anladı. Başta zararsız olan Tyler’ın aslında haklılıklarının peşinden giderken ne kadar kişiye zarar verdiğini zamanla gördü. Fakat düşüncenin doğumu nasıl zor olursa onu öldürmek de o kadar zordur. 

Tyler, tüketim üzerinden verdiği mesajlarında haklılığını sağlarken her yeni grubun aslında birbirine benzer olduğunu da gördü. Çünkü gruplar güruhlardan meydana gelir veya zamanla güruhlaşır. Her topluluk kendi ordusunu yaratır. Ve sahibinden bağımsız bir kimliğe dönüşür. Dövüş kulübü de böylece olmadık şeylere sebep olur. Hem bu gidişatı durdurmak hem zihnindeki Tyler’den kurtulmak hem de Marla ile birlikte olmak için kahramanımız son hamlesini yapar. İşte o zaman tüm çarklar yıkılır.

Peki, filmde gerçek olan nedir? 

Gerçek olan kendi doğumunu sağlayabilmektir.  

1999 yapımı olan filmde Tyler Durden’ın hayali karakterini Brad Pitt oynarken anlatıcımız rolünde ise Edward Norton yer almaktadır. Marla rolüne ise Helena Bonham Carter hayat vermektedir.

1999 yılı içerisinde değerlendirildiğinde ve bugün dahi akıllarda kalan diyalogları nedeniyle güncelliğini hiç yitirmeyecek bir yapımdır: “ Fight Club.”

Leave A Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir