blank

Amin Maalouf’un 2021 yılı içerisinde yayımladığı  “Empedokles’in Dostları” isimli romanı, Maalouf’un diğer kitaplarında olduğu gibi bu kez de ilgi çekici bir serüvenle okuyucusuyla buluşuyor. Daha çok tarihsel romanlarıyla bilinen Maalouf, bu kez de günümüze dönük eleştirileriyle ve insanlarıyla karşımıza çıkmakta. Kitap, distopik bir yapım olarak değerlendirilse de barındırdığı bilgiler ve eleştiriler nedeniyle pek de hayali olmayan gerçeklikleri içerisinde barındırıyor. 

Kitap Atlas Okyanus’unun kıyasindeki Antioche adasında yaşayan iki kişinin hikâyesiyle başlıyor. Biz, romanı adada yaşayan Alec’in günlüklerinden okuyoruz. Alec, diplomasını aldıktan sonra sakin bir hayat sürmek için adaya yerleşen ve çizimler yapan kendi halinde bir adamdır. Adanın bir diğer sakini ise ünlü roman yazarı olan Eve isimli bir genç kadındır. Eve, yazdığı ilk romanın başarısının ardından her şeyden ve herkesten uzakta bir yerde yaşamaya karar verir. Böylece bu adada komşuluk ilişkileri başlar. Ancak birgün hiç de alışık olunmayan bir şey olur. Elektrikler kesilir, telefonlar ve radyolar çalışmaz. İşin tedirgin edici yanıysa hepsinin aynı anda ve aynı biçimde arızalanmasından kaynaklanmaktadır. Sebep belli olduğundaysa yeni misafirlerle karşılaşma zamanı gelmiştir. Çünkü dünya nükleer bir felaketin eşiğindedir. Amerika, küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır. Sebebi ise çok açıktır: teknolojik gelişmeler insanlığın sonunu getirmiştir. İnsanlık kendi sonunu hazırlamıştır. Tüm dünya bu haberleri konuşurken birden bir grup insan ortaya çıkar. Kendilerine tarihten de ilham alarak Empedokles’in Dostları diyen bu kişiler önce birkaç kişi olarak ortaya çıksa da daha sonraları gelişecek olaylar nedeniyle yeryüzünde gözükmeye başlar. Oldukça gelişmiş teknolojiye sahip olan bu gizemli grup, sahip oldukları tıp ile de insanları şaşırtmaktadır. Bu gizemli grup ile ilgili kitapta şu açıklamalara rastlamaktayız:

“Evvel zaman içinde bir gün insanlık bölünmüş. Bazıları, yeni bir site inşa etmeye giden göçmenler gibi ayrılmışlar. Diğerleri kalmışlar. O zamandan beri birbirine paralel iki insanlık vardır. Biri ışık içinde yaşar ama gölge yapar. Diğeri ise gölgede yaşar ama ışık taşır. Her biri kendi yolunda ve kendi ritminde ilerlemiştir…”(s.62). 

Kendilerini görünür kılmaya karar veren bu gizemli insanların amacı aslında kötü değildir. Gezegene tehdit oluşturacak her türlü cihazdan ve malzemeden insanları kurtarmak gibi bir misyon edinen bu dostlar dünyanın gidişatına dur demek istemektedir. Amerika başkanı ile nükleer silahlanma konusunda anlaşma yapmak isteyen bu grup iletişim ağını yalnızca kendileri kontrol ettikleri ve kendileriyle ilgili pek de bilgi vermedikleri için başlarda başkan ve halk tarafından oldukça korkutucu ve tehlikeli olarak görülür. Ancak bu dostlar kendi niyetlerinin iyi olduğunu göstermek için Başkan’ın herkes tarafından bilinen hastalığını kendi tıp teknolojileriyle gidermeyi teklif eder. Çünkü gerçekten ileri bir tıpa sahip olan bu insanlık zamanını bilgiye, bilime adamış ve dünyadaki insanlardan çok daha farklı bir gelişmişlik seyri göstermiştir. Başkan ve halk bu teklife temkinli yaklaşsalar da Başkan sonunda bu tedaviyi kabul eder. Böylece Empedokles’in Dostlarına ait gemiler deniz kıyılarına yaklaşır.

Fakat Empodekles’in Dostları’nın bazıları da kendi aralarında bölünme yaşar. Bazıları dünyadaki insanları kardeşi ve dostu olarak görürken bazılarıysa onların dünyaya verdikleri zararlar yüzünden insanlık için olumsuz bir ön yargıya sahiptirler. Çünkü onların gözünde insanlar; köleleştirmeden, açgözlülükten ve yırtıcılıktan başka bir tahakküm gücü bilmemektedir. Zaten bu sebeple nükleer silahlanmaya gidilmemiş midir? 

Ancak Eve’nin dünyanın yok oluşuna ilişkin bakış açısı onu Empedokles’in Dostlarına en başından beri yakın kılmıştır. Onlar geldiği için daha mutlu olan Eve’nin bu mutluluk hali kişiliğine de yansır. Komşusu Alec ile olan arkadaşlıklarına da… 

Her fırsatta insanlar için karaya çıktıklarını söyleyen bu gizemli grup, Amerika başkanını kendi hastanelerinde tedavi eder.  Böylece Alec’in ve Eve’nin yaşadığı adaya denizden bir çıkarma yapılır. Başkanın bu hastaneye girip iyileşmesi ardından halkın da bu hastanelere akın etmesiyle bir zamanlar tehdit olarak görünen bu dostlar artık birer put veya Tanrı haline gelen medet olarak görülür. Çünkü başkanın ardından halk arasında da tedavi olmak isteyen binlerce insan gelir ve birçoğu gözle görülür hızlı bir biçimde iyileşme gösterir. Böylece bir zamanlar tehdit olarak görülen Empedokles’in Dostlarının önünde uzun kuyruklar oluşur. İşin seyri ne zaman ve nasıl bu hale gelmiştir kimse bilemez. Ancak bu kez de dünya başka bir toplumsal sorun ile karşılaşır. Ölüm kaçınılmaz olursa tavırlar nasıl değişir? İşte bu değişim de okuyucuya şu sözlerle veriliyor:

“Çünkü denetim altına alınmayan dürtülerimiz, sürekli yinelenen dehşetlerimiz, yüzlerce yıllık nefretlerimiz, ayak direyen arkaizmlerimizle onların edindikleri bilgiye sahip olursak bunu birbirimizi tepelemek için kullanırız ve sonunda yeryüzündeki uygarlığın bütününü yok ederiz. Onların ortaya çıkmakta bu kadar uzun süre tereddüt etmelerinin sebebi bu.”    ( ss: 170-171).

İşte burada daha ileri bir teknolojinin insanlığın elinde olması halinde neler olabileceğini sorgulatan Maalouf, karakterler aracılığıyla bu gelişmişliği yıkım ve kölelik aracına dönüştürebileceğimizi sorgulatıyor. Bunun haklılığı ise kitabın sonlarında gerçekleşiyor. Empedokles’in Dostlarının ve insanların bulunduğu hastane bu dostları tehdit olarak görenler tarafından vuruluyor. Hem de şu sloganla: 

Gezegenin en harika silahlı kuvvetleri silahsızlandırılmasına izin verilmeyecektir!

Tanrı Amerika Birleşik Devletleri’ni korusun!

Ölümü insanlık kadar benimsemeyen Empedokles’in Dostları, verdikleri kayıplar sebebiyle tüm hastanelerini ve insanlarını çekerek bir anda ortadan kaybolur. Ta ki Amerika başkanının bu dostları yeniden dünyaya davet etmeye ve onlara hem kendi hem de halkı adına teşekkür etmeye çağırmasına kadar. Yeniden gelen bu dostlar insanlığı uyararak aslında tek düşmanlarının “ölüm” olduğunu söyler. Ne rakip güçler, ne ırklar ne de başka halklar. Tek tehdit ve tek düşman “ölümdür.” Başa çıkılması geren tek şey ölümdür. Bu mesajı iletir ve insanlığa yeni bir sayfa açmayı teklif eder. Eğer bu bilinç gerçekleşirse yeniden insanlıkla birlikte aynı tarih sahnesinde olacaklarını belirtirler. 

Artık sorgulama vaktidir.

Bu sorgulamalar zamanla bu iki komşu için de bir yoldaşlığa ve farkındalığa dönüşür. Ve ortak bir karar alırlar. İsmi,  “Kraliçe Elektra” olacaktır. Bu da okuyacaklara kalan ufak bir mesaj olsun. 

Leave A Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir